top of page

Annem anlattı ben de yazdım...

Güncelleme tarihi: 2 Ara 2024


Annemden kaçakaçlıgi ona anlatılanlar ve sonrasını da onun hatirladiklariyla dinlemeyi hep sevmişimdir. Birçok kez anlattırıp her seferinde ilk kez anlatıyor gibi dinlemişimdir. Dün anneme "anne anlat bir kez daha bloğuma yazayım" dedim. Olur dedi anlatmaya başladı.


Bu anlatımda sizlerin anlayamayacağı kelimeler olabilir. Örneğin: kartol, macarka, napzar ve daha birçok...

Hatta isimler de size farklı gelebilir...

Aslında biraz da bu farklılıkları paylaşmak istedim.


Aslan, Hasan, Abdullah, İsmail ve Yeter dedemin kardeşleri. Hepsi Ahılkeleğin Gavet köyünde yaşıyorlarmış. Kaçakaçlıkta babamın babası Aslan dedem babamın anası Anagız, babam Yasin (Çapar) ve emim Aydın susuza gelmişler. Anlatıldığına göre babam on yaşında Aydın emmim 15 yaşındaymış. Aslan dedemin kardeşi Abdullah dedem, onun eşi Melek nenem orada kalmışlar, gelmemişler buraya. Babamın tek kardeşi Aydın emmimdi. Abdullah emimizin de çocuğu olmamış. Yeter mamamız doğuştan görmüyormuş hiç evlenmemiş. Babamın amcası İsmeyilin iki çocuğu vardı (annem ısrarla ismeyil yaz İsmail değil dedi). Senem mamam (Gıdış mama derdik) ve İlyas emim.  Gıdış mamamın çocuklarının adları Cemil, Türkan, Fedime, Murtaz, Güner (Pammuğ), Hatce, Bahise, Bilal. İlyas emimin çocukları Edelet (Adalet), Sadegül, Gülsen, Nurettin, Ayten (Ayto), Nezaket (Ezo), İsmet. Hasan dedemin çocukları Çeşi mamam, Fehmi emim, İpek mamam, Hacı emim, Türkan, Neciye (Naciye).

Aslan dedem Anagız nenemle evlenmiş. Anagız nenem Ahılkeleğin Gavet köyündenmiş. Onların çocukları Aydın emim ile sadece babam. Aydın emimin tek oğlu oldu. Resim dayın. Barış (Eski milletvekili-meşhur gazetecimiz) ile Sedat'ın (Ecevit) babası. Bizde yedi kardeşiz. Aslan dedemin emmi oğlu Ayvaz, Mirze, Haley, emmi kızları Gızhanim, Nazhanim, Balahanım bunların hepsi Havetliler.

Akrabamız olmayan Havetten gelen başkaları da vardı.

Bunlar babamın tarafı anamın tarafı başka.

Anamın tarafı hakkında çok fazla bir şey bilmiyorum. Dedemin babası da Ahılkelek Goravel’den kaçakaçlıkta Susuz’a (Kars) gelmiş. Anam o zaman bebekmiş. Anam sekiz kardeş. Mamo dayım, bino dayım, sona mamam, ayna mamam Goravalde doğmuş kaçakaçlıkta Susuz’a gelmişler. Anamın anası Şaharvan nenem de Ahılkelek Erince köyünden.

Şaharvan nenem lök kadındı.  Sen ona benziyorsun. Yalan yok dolan yok. Dürüst lafını esirgemeyen kadındı. Ata binerdi nenem. Bende binerdim ata. Yaylaya giderdim tek başıma. O zaman bile nenem sözünü dinletirdi. Nenem tüfekte tabanca da kullanırdı. Bir Susuz tanırdı. Çok çalışkandı. Sekiz çocuk büyüttü. Her işin altından kalkardı. Beni çok severdi.

Yani kızım anamın da babamın da anası babası Ahılkelekten kaçakaçlıkta gelmişler.

Susuz’a başka gelen Havetlilerde vardı o nedenle bizim hepimize Havetliler derlerdi. 

Neden susuz diye sordum. anneme.

Bilmerem. Susuza gelifler” dedi.

İlk geldiklerinde nasıl geçinmişler diye sordum.

“Benim nenem bir telis para getirif…onu ben bile gördüm…yıllar yılı saklamışlardı… yeke yeke mavi maviydi paralar…Nenem bir altın verip bir tas buğday alır onu kikrede çeker un eder ekmek pişirip babamla Aydın emimi doyururmuş… Aydın emmim sonraları bakkal açtı. Napzarlara kartol ekti. 60-70 macarka sapımız olurdu. Hayvanımız vardı. Öküzleri kotana koşardık. Eskiden zenginler bayrak çekerdi. Ama bizim Susuzda hiç bayrak çeken olmadı. Eskiden Zavot köyünden Veyiz Koç diye birinin bayrak çektiğini söylerlerdi. Yokluk görmedik bol yedik bol içtik. Kapıda nökerlerimiz vardı. Nökerler hayvanlarımıza bakardı, ahırı temizlerdi, babam iş verirdi… Biz rahat büyüdük” Ama akrabalarımızın bir kısmı geride kalmış.

Malakan komşularımız vardı, herkes bir çeşitti. Ama iyi geçinirlerdi.

Annem burada kaldığı sürece zaman zaman anılarını anlattırıp yazmaya karara verdim. Babamla böyle birşey yapmadığım için çok üzgünüm. Oysa babam anlatmayı öykülendirmeyi severdi...



Bir başka akşam annemden çocukluğunda ki yasam kültürünü anlatmasını istedim. başladı anlatmaya...

 

Babam beni okula değil de kuran kursuna göndermişti yedi yaşımda. Okumayı kendi kendime öğrenmiştim. Keşke okula gönderseydi. Okumayı öğrenince her şeyi okumaya başladım. Babanın da çok kitabı olurdu. Sonra sizlerin oldu. Her gün mutlaka okudum. Hiç kimse bir harf bile öğretmedi. Kuran kursunda yaşı en küçük olan bendim. Hatim edince babam herkese yemek verdi, hocaya da herkesin babası on lira verirken babam 20 lira vermişti. Hiç unutmam. O zaman durumu iyi olanlar beyaz çit (örtü), kötü olanlar siyah çit örterdi başına. Biz hep beyaz çit takardık.

Kursta erkekler bir tarafta kızlar bir tarafta otururdu.

O zaman elektrik yok, evlerde su yok. Hayat zordu.

Ama çocuktuk. Oyun oynardık mahallede. En çok ayaktaşı, el taşı, yedi taş oynardık. İp atlardık, gizlenpaç (Saklambaç) oynardık. Oğlanlar bilye, aşık (hayvanın aşık kemiği), birdir bir, çelik çubuk oynardılar. Düğünlere giderdik, düğünler ahırlarda olurdu. Genelde ahırlar boşaltılır temizlenirdi.  Davul, zurna olurdu. Bir de tulum olurdu. Düğünlerde kadın erkek birlikte halay çekerdi, ama yabancı erkek bir kadının elinden tutamazdı tutarsa hemen akraba erkekler araya girerdi. Yaz olunca üç ay hayvanlarla yaylaya gidilirdi. Yaylaya kadınlar giderdi. Ama ben gitmezdim. Evde kalırdım. Anamın yerine evi ben çekip çevirirdim. Bazen atla gider gelirdim yaylaya. Hem anama bir şeyler götürür hem de bir şeyler getirirdim. Kışlık yiyecekler orada hazırlanırdı. Yaylada iki çeşme vardı. Biri Güllübulak’tı. Buz gibi suyu vardı. Bayramlarda herkes yaylaya gelirdi. Yayla dolar taşardı.

 

Herkesin evi, eski Rus evleriydi. Sonradan yerlerine yeni evler yapıldı. Malakanlar vardı Susuzda. Değirmen de onlarındı. O zaman bizim evlerde perde yoktu. Onların evlerinde perdeler vardı. Onların fırfırlı peştamalları vardı, eşarplarını önden bağlarlardı. Sarışınlardı. Türkçe biliyorlardı. Karışmıştık birbirimize. Elleri çok açık insanlardı. Ama hiç karşılıklı evlenme olmadı.

 

Sinema salonu vardı Susuz ’da. Her hafta sinema oynatılırdı. Bizlerde giderdik. Siyah beyazdı. Salon dopdolu olurdu. Çelmiğimiz vardı susuz deresinde. Yılda iki kez oraya giderdik. Kızaklar vardı. Kars’a kızakla gidilirdi. Öküz arabaları da vardı. Babam Kars’a öküz arabası ile yük götürürdü. Bazen babam bizi de götürdü. Bir keresinde Kars’ta Han’da gramofon dinlemiştik. Çok hoşuma gitmişti. Hiç unutmam onu da. Aydın emim ile çok giderdik Kars’a. Ne çıksa alır getirirdi Aydın emim. Kars’tan gelince yolunu gözlerdik. Zaten bakkalımız vardı. her şey elimizin altındaydı. Yokluk görmedik.

 

Haşıl, hangel, erişte pilavı, kaz, kete, ayran aşı, bozaş, hörreaşı, süt aşı, feselli, pişi, mafiş, lalanga, lokum, katmer, su böreği, ekmekaşı, hasuda, hoşaf, piloy (pilav) helva, kuymak, tavuk, kavurma, pastırma en çok yediğimiz yemeklerdi. Kurut, tereyağı, yoğurt, çeçil peynir, tulum peyniri, şor, yüzlü peynir,  sarıyağ çok tüketirdik. Lahana, kartol (patates), purçüklü (havuç), turp, şalgam, lobya (fasulye), carhala (pazı), dolma kabağı, hıyar (salatalık), tandır kabağı, şımışka  (ayçiçeği), lazut (mısır), soğan ekerdik. Anam ekmeğin arkasına tandıra kabak koyardı. Nedense hiç tatlı yapıldığını hatırlamıyorum. Ama bu kabağın tadı çok güzeldi.

Meyve ağaçlarımız yoktu. Domates bilmezdik. Zeytin, helva onlar bakkaldan gelirdi teneke kutularda. Karpuz, kavun, elma, mandalina, portakal arabalarla gelirdi. Babam gider kasalarla getirirdi. Kartol, pürçüklü, lahana kuyularda saklanırdı. Kuyular derin kazılırdı. Üzeri kapatılırdı. Tulum peyniri keçi, koyun derisine basılırdı. Yüzlü peynir (Hala öyle deriz biz) ağaç küleklere (kova) doldurulurdu. Anam türlü türlü turşu yapardı ama reçeli bilmezdik. Arısı olanlar vardı balı onlardan alırdık. Balığı herkesin kendisi çayda, değirmen altında tutardılar. Alabalık, karabalık vardı. Karabalık çoktu. Palamuta benzerdi. Sarıbalık Çıldır gölünden arabalarla gelir satılırdı.  Elektrik yoktu çocukluğumda. Gaz lambası yakardık. O zamanlarda her yer karanlıktı akşamları. Elektrikli aletler yoktu. Çamaşırlar elde yıkanırdı. Çamaşırlar büyük kazanlarda kaynatılırdı. Deterjan olarak soda kullanırdılar. İçecek olarak kaynak suyu vardı. Oradan alırdık. Kullanım suyunu da çaydan alırdık. Çay o zaman pırıl pırıldı. Babam kuyuda yaptırmıştı bahçemize. Ama onun suyunu içmezdik. Masada tabakları ayrı yerdik yemeğimizi. Yiyecek bol olurdu, her gelene sofra açılırdı. Soframız hiç kalkmazdı. Erik ezilirdi içine yağ dökülürdü, helva çalınırdı, hasuda çalınırdı bunlar habersiz misafirlere her zaman yapılırdı. Açmışın diye sorulmazdı. Bunlar ayıptı. Gelene direk sofra açılırdı.

Yeni yılın ertesi gün anam sabah erkenden haşıl pişirirdi. İçine para atardı. O para kime çıkarsa o şanslı olacak derdik. Kutlamamız buydu.

Komşular, akrabalar birbirine çok giderdi. Bayramda herkes birbirine giderdi. Bayramda çocuklara harçlık verilirdi. Yeni kıyafetler alınırdı.

Bayramda etli pilav, hoşaf verilirdi kete tatlı yoktu. Her gelen bu yemekler konulurdu.  Misafir gelince sadece evin büyüğü sofraya otururdu herkes değil.

Susuz ’da Köy Enstitüsü vardı. Okulda üç kız öğrenci vardı. Bir kız öğrenci intihar etmiş dediler. Bir süre kız öğrenci almadı okul. Bir süre sonra kızlar tekrar bu okula alınmaya başladı.

Akşamları gaz lambasında soba ortada her tarafında seki olurdu. Sohbet ederdik. Yedikardeş sekilerde uyurduk. Anam ile babam diğer odada.

Yemekler kışın sobada, yazın ocakta yapılırdı. Sobada tezek yakılırdı. Kar çok yağardı. Adam boyu kar olurdu. Çay buz tutardı babamlar buzu kırar, kırdıkları yerden hayvanlar su içerdi.  

 

Annem anlattıkça anlatıyordu... Ben ise annemi sessizce dinliyordum. Anlattığı birçok şeyi ben de deneyimlemiştim farklı şekillerde. Her şey şimdiki kadar hızlı değişmiyor tüketilmiyordu elbette....





Comentarios


bottom of page