Kültürel ağrı ile sosyal acı arasındaki fark nedir?
- Gulbu Tanrıverdi
- 22 Kas 2024
- 4 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 2 Ara 2024

Çok karıştırılan bu iki kavramı burada örneklerle açıklamaya çalışacağım. Evet, kültürel ağrı ile sosyal acı arasında fark var ancak belirli noktalarda da örtüşen iki kavram. Açıkcası benim çalıştığım kavram kültürel ağrı. Hatta modelimin ana kavramlarından biri de kültürel ağrı. Ancak bu kavram sosyal acıyla çok karıştırılıyor.
2020 yılında Akademik Akılda "Siz hiç kültürel ağrı yaşadınız mı?" başlıklı bir blog yazısı yazmıştım. Konuyla ilgili çok dönüş aldım. Çünkü 2020 yılında bu kavramın ele alındığı Türkçe bir kaynak yoktu. Sanırım böyle bir karşılaştırmanın yapıldığı Türkçe bir metin de yok.
Kültürel ağrı, bireylerin kültürel kimlikleri, değerleri veya uygulamaları marjinalleştirildiğinde, göz ardı edildiğinde veya saygı görmediklerinde yaşadıkları duygusal veya psikolojik rahatsızlığı ifade eder. Kültürel ağrının birçok nedeni olabilir. Burada kültürel ağrıyı örneklerle açıklamaya çalışayım.
Herhangi bir nedenle kültürel kimliğin kaybı kültürel ağrı nedeni olabilir.
Asimilasyon ve benzeri politikalar sonucunda ana dilini konuşamayan, dini rituellerini gerçekleştiremeyen, etnik kimliğini, dini inancını gizlemek zorunda kalan kişiler kültürel ağrı deneyimleyebilir.
Kültürel uygulamalara karşı stereotipleme veya önyargı kültürel ağrıya neden olabilir.
Bazı Asya ülkelerinde böcek gibi yiyeceklerin tüketimi gelenekseldir. Ancak başka kültürlerden insanlar, bunu "iğrenç" veya "ilkel" olarak değerlendirebilir.
Bir yerli topluluğun geleneksel kıyafetlerini giymesi "garip" olarak etiketlenebilir. Yerli halk, kendi kültürel değerlerini ifade ettiklerinde alay edildiğini veya küçümsendiğini hissettiklerinde, kültürel ağrı yaşayabilir.
Bir Müslüman, oruç tuttuğu için iş arkadaşları tarafından "Bu kadar uzun süre yemek yemeden durmak saçma" gibi yorumlarla karşılaşabilir. Bu durum, bireyin inançlarının ve ibadetlerinin anlaşılmadığını hissetmesine, dolayısıyla kültürel ağrı yaşamasına neden olabilir.
Kültürel miras veya topluluktan kopma kültürel ağrıya neden olabilir.
Bir Türk ailesi Almanya'da yaşarken ne Alman toplumu tarafından tamamen kabul görür ne de Türkiye'deki topluluklarına tam anlamıyla dahil olabilir. Hem kendi kültüründen hem de içinde bulunduğu toplumdan kopma duygusu, bireylerin aidiyet hislerini yitirmelerine neden olur ve kültürel ağrı yaratır.
Bir mezhepsel farklılık nedeniyle bir bireyin geleneksel topluluğundan uzaklaştırılması. Toplumdan koparılan bireyler, aidiyet hislerini yitirir ve kendi kimliklerini sorgulamaya başlar. Bu, kültürel ağrının bireysel düzeyde derinleşmesine neden olur.
Azınlıkların baskın kültürlere entegre olmada karşılaştıkları zorluklar kültürel ağrıya neden olabilir. Azınlık gruplarının baskın kültürlere entegre olma sürecinde karşılaştıkları zorluklar genellikle kimlik, dil, sosyal kabul ve ekonomik durumlarla bağlantılıdır.
Bir göçmen topluluğu, çoğunluğun konuştuğu dili öğrenmekte zorlanabilir. Örneğin, Almanya’da yaşayan Türkler, Almanca öğrenemediği için eğitim ve iş fırsatlarından dışlanabilir.
Bir azınlık grubu, dini ritüellerini baskın kültürde yerine getirmekte zorlanabilir. Bu durum, azınlıkların kendilerini dışlanmış hissetmelerine ve toplumun bir parçası olarak görülmediklerini düşünmelerine yol açar.
Sosyal Acı; sosyal gruplar içinde kişilerarası reddedilme, dışlanma veya ilişkisel çatışmanın neden olduğu duygusal sıkıntı olarak tanımlanır genellikle. Sosyal acı genellikle kişilerarası ilişkilerle bağlantılıdır. sosyal acı öz saygıyı, başkalarına güveni ve ruh sağlığını etkileyebilir. Farklı nedenlerle ortaya çıkabilir.
Sosyal bir gruptan reddedilme veya dışlanma sosyal acıya neden olabilir.
Örneğin, popüler sporlarla ilgilenmeyip sanata ilgi duyan bir öğrenci, grup etkinliklerine davet edilmeyebilir veya alay konusu olabilir. Bu dışlanma, öğrencide yalnızlık, düşük özsaygı ve topluma aidiyet hissinin azalmasına neden olabilir.
Zorbalık, izolasyon veya değerli bir ilişkinin kaybı sosyal acıya neden olabilir.
Bir çalışan, meslektaşlarının kasıtlı olarak kendisiyle konuşmaktan kaçındığı, toplantılarda fikirlerini sürekli eleştirdiği ve sosyal etkinliklere davet etmediği bir ortam zorbalığa maruz kalabilir. Tüm bu zorbalık davranışları çalışanın özgüveninin azalmasına, stres seviyesinin artmasına ve işten ayrılma düşüncesine yol açabilir.
Sosyal beklentileri veya normları karşılayamama sosyal acıya neden olabilir.
Bir toplumda, belirli bir yaşa kadar evlenmenin kadınlar için sosyal bir norm olarak kabul edildiği bir kültürde, evlenmemiş bir kadın bu normu karşılayamadığı için eleştirilere veya sorgulamalara maruz kalabilir. "Neden hâlâ evlenmedin?" gibi sorular sık sık yöneltilir. Bu durum, bireyde sosyal olarak eksik ya da yetersiz olduğu hissine, stres ve izolasyon duygularına yol açabilir. Yine aşırı zayıf ya da aşırı kilolu bir kişi toplum tarafından sürekli eleştiriye maruz bırakılırsa sosyal acıyı deneyimleyebilir.
Ana hatlarıyla anlattıktan sonra kısaca sosyal acı ile kültürel ağrı arasındaki farkı özetlemekte yarar olduğunu düşünüyorum.
Kültürel ağrının nedeni kültürel kimlik ve kültürel mirasla bağlantılıyken sosyal acınınki kişilerarası ilişkilerle bağlantılıdır.
Kültürel ağrı grup kimliği ve değerlere yönelik saldırıyla ortaya çıkarken sosyal acı bireysel ilişkiler ve bağlantılarla ortaya çıkar. Örneğin kendi kültüründen dolayı dışlanan birisi kültürel ağrı deneyimleyebilir. Oysa sosyal acı izolasyon ve çatışmadan ortaya çıkar. Yani kültürel ağrı kolektif ve grup odaklı, sosyal acı bireyseldir.
Hem kültürel hem de sosyal acı kesişebilir, özellikle kültürel kimliğin sosyal ilişkileri etkilediği durumlarda. Örneğin, kültürel geçmişi nedeniyle bir gruptan dışlanan biri hem kültürel ağrı hem de sosyal acı yaşayabilir.
Özetle ikisi de sağlığı olumsuz etkiler. Ancak sonuçları sadece bireyi değil bir grubu etkilediği için kültürel ağrının çok daha önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü sadece kültürel özelliklerinden dolayı bir grubun dışlanması, ayrımcılık görmesi, grup içinden birilerinin yaptıklarının tüm gruba mal edilmesi, kültürünün görmezden gelinmesi, yok sayılması, aşağı görülmesi, önyargılı davranılması, ırkçılık yapılması, hoşgörü gösterilmemesi, toleranssız olunması, adaletsiz davranılması, haklarından mahrum bırakılması insanlık dışı bir durumdur. Kişiler arasında elbette sorunlar olabilir ancak bu sorunlar kültürle bağdaştırılarak ele alınıyor ise orada çok ciddi bir kültürel yetersizlik ve insan hakları ihlali vardır. Kültürel ağrı yaşatmamanın ve yaşamamamın tek yolu kültürel yeterliliğimizi geliştirmektir. Eğer bir yerde birilerini sırf kültüründen dolayı yargılıyorsak onlara tarifi mümkün olmayan bir kültürel ağrı yaşattığımızı unutmamalıyız.
Kültürlerarası hemşirelik, dinlerarası hemşirelik ve hemşireliğe sosyolojik bakış derslerimde bu konulara yönelik öğrencilerimde farkındalık oluşturmaya çalışırım. Hemşirelik insan demek, duruma göre sağlıklı duruma göre hasta insan demek. Ancak hastalık değil. Bizim işimiz insanlara bütüncül bir bakım vermek. Onun dini inancına, kültürüne, kültürel değerlerine, kültürel doğrularına uygun olan kabul edebilecekleri bir bakımı sunmak. Yeri geldiğinde bakım verdiğimiz bireyin tüm sağlık çalışanalarına karşı doktorlarda dahil sözcülüğünü ve savunuculuğunu yapmak. Onların kimi zaman dili kimi zaman aklı kimi zaman gözü kimi zaman da kalbi olmak. Onlarla bütünleşmek ve iyileştirmek için birlikte hareket etmek. Böylece bir hemşirenin kültürel ağrı yaşatması beklenmemelidir. Bizler de bu beklentileri hayal kırıklığına uğratmamalıyız. Toplumun bize doğru olarak öğrettikleri bakım verdiğimiz bireyin ya da onun dahil olduğu grubun doğruları olmayabilir. Ancak bakım verdiğimiz bireyi onun doğrularını, normallarını, iyilerini bilmek ve bunları kendimizinkiler üzerinden değil onun yaşadığı toplum üzerinden ele almak önemlidir. Sosyal ilişkiler, sosyal acı evrenseldir. Her yerde bu tür sorunlar yaşanabilir. Ancak kültürel ağrı yaşatmak yaşanmasına neden olmak tehlikelidir. Unutmayın ki bir insan kültürel değerlerine sımsıkı bağlı olabilir. Sizin küçümsediğiniz değerler onun yaşama tutunma nedeni olabilir. Merak ediyorsanız söyliyeyim evet yaşadım. Kültürel ağrıyı da sosyal acıyı da yaşadım. yasarken ikisinin de ne anlama geldiğini bilmeden yaşadım. Bu kavramların anlamlarını öğrendiğimde ise artık güçlü ve dirençliydim. Yaşatanlara artık sadece gülümsüyor ve derslerde örnek olarak anlatıyorum. Darısı başınıza.
Comments